Elif Gödekmerdan'ın 21.12.2023 tarihli Yenigün Gazetesi'ndeki köşe yazısıdır.
Fosil yakıtın ne demek olduğunu bilmeden, az da olsa kimyasını anlamadan doğaya ne yaptığını kavramak zordur. Neden fosil yakıt kullanımına karşıyız? Fosil kaynaklar doğaya ne yapıyor? sorularının yanıtlarını bulmak için fosil yakıtların kimyasını bilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Petrol, kömür ve doğalgaz olmak üzere fosil kaynaklar doğanın bir parçasıdır ve organik kökenli fosil yakıtlardır. Bu üç fosil kaynak, organik materyallerin uzun süreçler boyunca çeşitli koşullar altında gömülmesi, basınç altında kalması ve termal dönüşüme uğraması sonucu oluşmuştur. Aslında doğaya zararları biz onları yerkürenin metrelerce altından çıkarıp sorumsuzca kullanmaya başladığımız anda başlıyor!
Petrol, karmaşık karbon-hidrojen zincirlerinden ve çeşitli organik bileşenlerden oluşur. Petrolün kimyasal bileşimi, tipik olarak hidrojen, karbon, azot, sülfür, oksijenden oluşur. Ayrıca petrol, benzen, toluen ve ksilen gibi hafif aromatik hidrokarbonları da içerir. Bu karmaşık yapı, petrolün doğada doğal olarak parçalanmasını zorlaştırır. Bu nedenle, petrolün doğada ayrışması uzun zaman alabilir. Petrol, doğal parçalanma süreçleri olan bakteriyel ayrışma ve oksidasyon gibi mekanizmalara karşı dirençlidir.
Petrol, genellikle yer altındaki kaya formasyonlarında bulunur. Keşfedilen bir rezervuarın ticari olarak değerlendirilmesi amacıyla sondaj kuyuları açılır. Bu sondajlar, yer altındaki kaya formasyonlarını ve rezervuarın özelliklerini belirlemek için kullanılır. Sondaj sonucunda, petrol çıkarılmaya başlanır. Toplanan petrol, genellikle doğalgaz ve su gibi diğer bileşenleri içerir. Daha sonra ham petrolde bulunan çeşitli bileşenlerin ayrılması ve arıtılması sağlanır. Rafinasyon işlemi, ham petrolü çeşitli ürünlere, örneğin benzin ve dizel gibi enerji ürünlerine dönüştürür.
İçten yanmalı motorlarda, özellikle benzin ve dizelin kullanımı sırasında atmosfere karbon dioksit ve diğer sera gazları salınır. Benzin veya dizel yakıtların yanması sırasında karbon ve hidrojen atomları oksijen ile reaksiyona girer ve karbon dioksit yan ürünler olarak ortaya çıkar. Yanma sonucu oluşan egzoz gazları, motorun dışına atılır.
Toplanan doğalgaz ise genellikle metan adı verilen bir hidrokarbon karışımıdır. İşleme tesislerinde ayrıştırılan doğal gazın saf hali elde edilir. İşlenmiş doğalgaz, depolanmak veya tüketiciye ulaştırılmak üzere taşınır. Doğalgaz genellikle boru hatları, sıvılaştırılmış doğalgaz taşıyan gemiler veya basınçlı gaz tesisleri kullanılarak taşınabilir. Doğalgazdan genellikle doğalgaz çevrimi adı verilen bir enerji üretim teknolojisi kullanılarak elektrik üretimi gerçekleştirilir. Doğalgaz çevrimi, doğalgazın yanma ürünleriyle elektrik üreten bir tür termoelektrik santral türüdür. Bu santrallerde karbon dioksit emisyonuna sebep olurlar.
Kömür, doğalgaz ya da petrolden elde edilen türevlerin içeriğindeki karbonlu bileşiklerin oksijenle reaksiyona girerek tam yanması sonucunda karbondioksit oluşur. Yani doğada fosil kaynakların yapısında depo halinde bulunan karbonu farklı dönüşüm teknolojileri ile atmosfere karbondioksit olarak salınmasını sağlıyoruz. Aslında hep suçladığımız fosil yakıtlar elektrik üretimine, yakıt üretimine ya da sanayide üretimin devam etmesine hizmet eden girdiler olarak bizlerin her geçen gün artan tüketim çılgınlığımızı tatmin etmek için kullandığımız bir araçtır. Tüketme ve ekonomik büyüme konusunda bu kadar ısrarcı olmasak iklim değişikliğinin asıl suçlularının bizler olduğunu görebiliriz.
Hızlı tüketim alışkanlıklarımız yüzünden doğrudan veya dolaylı olarak iklim değişikliği üzerinde etkimiz büyük… Bu bağlamda, iklim değişikliğine sebep olan asıl suçlu olarak fosil yakıtların öne çıkması kadar, tüketim alışkanlıklarımızın önemi de göz ardı edilmemelidir. Taleplerimiz ve tüketim alışkanlıklarımızla ekonomik ve endüstriyel faaliyetleri şekillendiriyoruz. Bu yüzden, sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları benimseyerek ya da enerji verimliliğini önemseyerek iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sağlayabiliriz.
Modernleşmenin sağladığı konfor alanından çıkmadan iklim savunuculuğu yapanların samimiyetini sorgulamalıyız. Sürdürülebilirliği bir kültür, yaşam tarzı olarak benimsemenin ihtiyacımız olan samimi çözümlerin ilk basamağı olduğunu düşünüyorum.
İklim değişikliğinin gözle görülür seviyeye gelmesiyle birlikte popüler olan sürdürülebilirlik kavramını bile yeni bir sektör haline getirip sürdürülebilirlik uzmanı gibi yeni meslekler türettik. Problemi yaratan insan, maruz kalan insan ve yine çözmek zorunda olan da insan… Bu kısır döngüyü kırmak yerine döngüye yeni halkalar ekleyip katlettiğimiz doğayı onarmaya çalışmayı bile yeni bir sektör, yeni bir pazar alanı ya da pastaya yeni bir dilim olarak görüyoruz.
Sorunun kaynağını anlamak karşı çıktığımız şeyleri daha güçlü savlarla savunmamızı sağlar. Bu yüzden iklim değişikliğine çözüm aramaya neden önce kendimizle yüzleşmekle başlamıyoruz?
Comments